
“Bir Ada Hikayesi”nin İzinde
22 Şubat 2022
Ben Hiç Kimseyim! Sen Kimsin?
2 Nisan 2022Göçmen kuşların üç ana göç yolunu barındıran ülkemizde ( İstanbul-Canakkale Boğazı, Artvin-Borçka, Hatay-Belen geçidi ) şu sıralar başımızı ne zaman gök yüzüne çevirsek çeşit çeşit kuşlar görüyoruz. Sulak alanlarda beslenip güç kazandıktan sonra kimisi tekrar göç yoluna koyulacak kimisi de bir süre daha ülkemizde kalmaya devam edecek . Böyle bir hadiseye ev sahipliği yapabildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzun farkında mıyız? Peki ya taşıdığımız sorumluluklar? Onları yerine getirebiliyor muyuz?
Takip ettiğim bir doğa fotoğrafçısı twitterda yazmıştı, ülkemizin bir bölgesinde çok nadir görünen bir kuşa rastlıyor. Oralarda karşılaştığı bir çobana çektiği fotoğrafı gösterip soruyor ‘siz buna burada ne dersiniz’ diye. Çoban fotoğrafa şöyle bir bakıp ‘kuş deriz abi’ diyor.
Yaşadığı coğrafyadan haberdar olmak insanın bütün bir yaklaşımını değiştirebilir oysa. Mesela 25 gramlık cüssesiyle binlerce kilometre yol kat edip ülkemizde konaklayan küçük kum kuşunu tanıyıp bilirsek, o artık “kuş” olmaktan çıkıp saygı gösterilmesi gereken bir misafir olur.
Bazen bir canlıya gönlünce bir ad takmak bile çok şeyi değiştirir. Göç yolunda süzülürken gördüğünüz flamingoları allı turna diye çağırdığınızda o artık gurbeti, kavuşmayı, hasreti çağrıştıran bir sembol olup çıkar ve üstüne türküler yazılmaya başlanır. Bu da o canlıya karşı kendiliğinden sevgi ve saygıyı getirir.
TRT tarafından hazırlanan Türk Halk Müziği Antolojisi’ndeki dört bini aşkın türkü incelendiğinde çok sayıda kuş türünün türkülerimizde yer aldığı tesbit edilmiş.(*) Bülbül, keklik, turna, suna, ördek, güvercin diye giden listede tam 26 kuş çeşidi bulunuyor. Halkımız bu türküler sayesinde Anadolu’nun güzelliklerini tasvir edebilmiş, tabiat sevgisini aşılamış, umut, şifa, bereket, mutluluk ihtiyaçlarını karşılayabilmiş. Yüreklerde sevgi ve saygı olmasa kuşlar bunca türküye konu olmazlardı herhalde.
Anadolu insanının kuşlara verdiği değerin diğer bir göstergesi de Bursa Osmangazi’de bulunan Gurabahane-i Laklakan (Düşkün Leylekler Evi). Dünyanın ilk hayvan hastanesi olduğu söylenen Gurabahane-i Laklakan 19. yüzyılda göçmen kuşların bakım ve tedavisinin yapılması amacıyla kurulmuş. Böyle bir kültürel mirasa sahip olmak ne kadar gurur verici. Ne yazık ki çocuklarımız bizlerin bıraktığı mirastan aynı ölçüde gurur duymayacaklar zira kuşlar için yaşamsal öneme sahip bir çok sulak alanı ve gölleri kurutup yok ettik. Tuz gölündeki kuraklıktan dolayı ölen binlerce flamingo yavrusunun görüntüleri halen gözlerimizin önünde, allı turna olamadan ayrıldı hepsi bu dünyadan.
Her sene anne babamı Taşucu’ndaki yazlıklarında ziyaret ederim. Yazlık sitelerin bir çoğu Göksu Delta’sına oldukça yakın bir bölgede bulunuyor. Göksu Deltası 300’den fazla kuş türüne ev sahipliği yapan muazzam bir yer. Nesli tükenmek üzere olan saz horozlarının doğal yaşam alanı, her yıl göç eden binlerce kuşun dinlenme yeri. Yukarıdaki fotoğrafı on yıl önce kuş gözlem kulübesinden çekmiştim. Beş yıl önce gittiğimizde kulübenin merdivenlerinin kırık dökük olduğunu, etrafının boş içki şişeleri ve daha da kötüsü boş fişeklerle dolu olduğunu gördük. Evvelki sene ise bu gözlem kulübesini bulamadık çünkü kulübeyi yakmışlar. Geçtiğimiz yıl gitmeye hiç teşebbüs etmedim zira “Özel Koruma Bölgesi” diye tabelaların asılı olduğu giriş alanı ve sahil çer çöp içindeydi, ötesini görmeye içim elvermedi. Nesli tükenme tehlikesinde olduğu için koruma altında bulunan kum zambaklarının yetiştiği, sayıları giderek azalmakta olan caretta kaplumbağalarının ürediği, yüzlerce kuşun göç yolunda dinlendiği ve özgürce yaşadığı bu bölgenin sahipsizliği ve perişanlığı çok üzücüydü.
İnsan ülkesini sevdiğini nasıl gösterir? Denizine, toprağına, hayvanına, bitkisine değer verip korumasıyla gösterir bence. Umarım çocuklarımız bu anlamda bizden daha çok severler ülkemizi.
(*) Türk Halk Türkülerinde Kuşlar-Kamil Önal
2 Comments
Güzel bir yazı. Bundan dolayı kutluyorum. Göksu deltası kuş cenneti olan yerdeki olumsuzluklara olan görüşünüze katılıyorum. Gerçekten içler acısı.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim Mehmet Bey. Siz de en yakın şahidisiniz Göksu’daki hadiselerin. Ne yazık ki çok duyarsız ve sevgisiz bir toplum olduk, üzülmemek elde değil.