
KANATLARINI AÇMIŞ RENGARENK BİR DÜNYA
12 Mayıs 2025
Astipalya Hatırası
29 Temmuz 2025En sevdiğim temmuzdu aylardan hazirana benzediği için biraz biraz da kendiliğinden belki de müşteriye iyi davranan efendi bir bakkal kimliğinde Turgut Uyar
Kasadaki adamın hal ve tavırları adada karşılaştığım diğer dükkan sahiplerinden farklıydı. Tişört satıcısına, baharatçıya, çiçekçiye ya da dondurmacıya benzemiyordu. Sorulan her soruyu çok gevşek bir beden dili ve bir melodi eşliğinde gülümseyerek cevaplıyordu. Dükkandaki iki kişi ödemeyi yapıp çıkınca sıra bana geldi.
-“Büyük boy mandal var mı?” diye sordum İngilizce.
-“Yukarı bakın lütfen” yanıtı tanıdık gelen bir makamla kulağıma çalındı. “Tin tin tini mini hanım”ın ezgisine benziyordu.
Üst kata çıktığımda bir Yunan adasındaki markette değil de çocukluğumun bakkal dükkanında buldum kendimi. Sinek kovucuların yanında mumlar, biraz ilerde mangal kömürü, bardaklar, temizlik bezleri, kül tablaları…Mandalları bulabilmem için gözümü dört açmam gerekti, sonunda çakmak gazının yanındaki rengarenk yığıntının mandal olduğunu fark ettim. Tam uzanıp bir kaç paket alayım derken gözüm alt raftaki mavi kaplı, üzerinde çizgili etiket bulunan okul defterlerine takıldı. O anda bir tanesini alıp etiketine adımı soyadımı yazma isteği doğdu. Üç paket mandal ve bir adet defterle döndüm kasaya. “Nakit mi kart mı?” sorusunda dramatik bir tını yakaladım ve hüzünlü bir tonlamayla “Kart” dedim. Sadece ülkemizde değil, Yunan adalarındaki esnaf da kartlı alışverişlerden haz etmiyor. Nakit alamayacağını anladığında yüzleri düşüyor
Cüzdanımdan kartımı çıkarırken bir ses çalındı kulağıma. Kuş gözlemciliğine başladığımdan beri kulaklarım gözlerim kadar hassasiyete kavuştu. Başımı hafifçe yukarı kaldırdım ve anında fark ettim ağızları bir karış açık bağrışan kırlangıç yavrularını. Sapsarı gırtlakları, gelen yiyeceği yutmak için sonuna kadar açılmıştı. Anne kırlangıç tavan lambasının tepesine doğru uçup yavrulardan birinin ağzına bir şeyler bıraktı. Yemi kapan mutlulukla yutkunurken diğeri şaşkın bakışlarla ebeveynini süzüyordu. Kuşların mimikleri olur mu demeyin, uzun gözlemlerden sonra onların da bazı duygularını yüzlerinden okuyabiliyorsunuz. Ya da, itiraf ediyorum, yakıştırıyorsunuz bazı ifadeleri.

Kasadaki adam benim kuşlara ilgimi anlamıştı, yüzümdeki şaşkınlık ve hayranlık muhtemelen ele vermişti beni
-“Üç aile yaşıyor burada, ikisi yavrularını büyütüp gittiler, bunlar da birkaç güne gider “ dedi. Sesi yumuşak ama ciddiydi artık, melodik tınıdan eser kalmamıştı.
-“Ne şanslı bir dükkan” dedim başımı tavandan indirip adamın yüzüne gıptayla bakarak.
-“Yıllardır gelip giderler, bu dükkan onların yuvası” dedi.
-“Onlar da şanslıymış sizin gibi ev sahipleri olduğu için” diye cevap verdim ve sohbet kendiliğinden gelişti.
-“Elli yıldır bu dükkanı işletiyorum, yetmişine geldim” dedi ben daha hiçbir şey sormadan.
-“İki oğlum var, biri Lonra’da, biri Güney Kore’de yaşıyor.”
-“Epey uzaktalarmış” dedim.
-“Öyle oldu, burada kalmak istemediler, kendi yollarını çizdiler.”
-“Peki, sizden sonra ne olacak bu dükkan?”
-“Kapanacak, yapacak bir şey yok. Ben de seneye bırakırım bu işi zaten. Ada eski hazzı vermiyor bana.”
-“Nasıl olur, Simi kremalı pasta gibi bir ada, çok güzel”
-“Siz burayı elli yıl önce görecektiniz. Bir tane turist yoktu. Sahile masalar dizilir, konu komşu birlikten yenir içilir, eğlenilirdi. Şimdi insanlar birbiriyle çekişmeli, müşteri yarışında hepsi.”
İnsan yaş aldıkça eskiye özlemi çok artıyor, bunu kendimden de biliyorum. Sokaklarda ada halkının cıvıltılarının duyulduğu, evlere araba ya da motosiklet yerine eşeklerle çıkıldığı o günleri hasretle anlattı adam. Feribotların oluk oluk turist taşıdığı, renkli merdiven başlarında selfi kuyruklarının oluştuğu, gece yarılarına kadar tavernalardan gelen müzik seslerinin birbirine karıştığı bu adayı adamın gözleriyle görmek beni de duygulandırdı.
Kulağıma gelen kuş cıvıltıları ile sıyrıldım duygu ve düşüncelerimden, başımı tekrar yukarı çevirdim. Anne kırlangıç diğer yavruyu ihmal etmeyip ona da yiyecek getirmişti. Bir öncekinde karnı doyurulan yavru aynı hoyratlıkta bağırıyordu yiyeceği kapmak için. Ama anne bu yaygaraya kanmayıp diğerinin ağzına bıraktı yemeği. Ben yavruların fotoğraflarını çekmeye çalışırken adam başıyla karşı duvarı işaret ederek “Bak, anne nereye kondu?” dedi. Sararmış bir fotoğrafın çerçevesi üzerindeydi anne kırlangıç.

-“Kim o?” diye sordum.
-“Burayı kuran dedem” diye yanıtladı.
-“Anne kuş minnetini sunuyor sanki dedeye. Bu sene de bu dükkanda konaklayabildikleri için yavruları ve kendi adına teşekkür ediyor” dedim, onaylarcasına başını salladı.
Altta bir fotoğraf daha vardı, merak edip sordum, “Babam” diye cevap verdi. “Birazdan onun üstüne de konar” dedim gülümseyerek.
“Hiç zannetmem” dedi, durgun bir ses tonuyla. Konuyu değiştirmek ister gibi “Doyan gidiyor” diye devam etti dalgın bir edayla “ama kuşlar gibi geri gelen yok.”
Sesinde bir hüzün vardı. Dünyanın iki ayrı köşesindeki oğullarını düşünüyordu besbelli.
“Siz burayı kapatırsanız sadece sizin dükkanınız değil birlikte üç yuva da kapanmış olacak” dedim adamın hüznüne katılarak.
“Yok, olmaz öyle şey, bu yuvalara dokunulmaması kaydıyla devredeceğim dükkanı. Kırlangıç yuvası kutsaldır derdi dedem hep, yuvayla oynayanın yuvası dağılır” dedi ve sustu.
Daha fazla soru sormadan çıktım marketten. Ödemeyi yapıp yapmadığımın farkında bile değildim. Bir dükkanı değil de bir ev dolusu mahalleyi geride bırakmıştım sanki.
14 Temmuz 2025-Simi