Hayatı tüm karmaşıklığı ile seven biriyim. İnsanın ve dünyanın her halinin olduğuna inanırım. Bu dünyada Eleanor Porter'ın Polyanna'sı, Antoine de Saint-Exupéry’in Küçük Prens'i kadar Dostoyevski'nin Raskolnikov'una, Kafka'nın Gregor Samsa'sına ve Goncarov'un Oblamov'una da yer olduğunu bilir ve hayatıma giren roman kahramanları dahil herkesi anlamaya çalışırım.
1964 Adana doğumluyum. Adana’daki 18 yıllık hayatımın tamamı DSİ lojmanlarında geçti. Gölde yüzerek, balık tutarak, çimlerde yalın ayak gezerek, ağaç tepelerinden meyve yiyerek ve gece saatlerine kadar sokakta oynayarak büyüme ayrıcalığına bu sayede sahip oldum.
Adana Anadolu Lisesi ilk mezunlarındanım. Gerek 12 Eylül darbesinin gerekse ilk mezun olmanın getirdiği baskıcı bir ortamda okumuş olsam da bugün itibariyle harika dostlara sahip olduğum büyük bir ailenin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. İlk gençlik yıllarımda aktif bir voleybolcuydum. Lise hayatımın en güzel anıları voleybola dairdir. Profesyonel oyunculukla yürüttüğüm üniversite sürecinde Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesini bitirdim. Geçirdiğim sakatlık sonucunda sporu bırakmak zorunda kalıp kendi mesleğimle baş başa kaldığımda yaptığım hatalı seçimin farkına vardım. Birçok alanda çok işe yarayan mühendislik bakış açısına, işletme yüksek lisansı ile yeni bir vizyon ekleyerek sigorta sektörüne yöneldim. Çoğunluğu yöneticilikle geçen iş hayatımda kişisel gelişimle ilgili çok sayıda eğitimler aldım. Öğrendiklerimi ilişkilerime, sorumluluklarıma ve kariyerime yansıtmaya gayret ettim. Tüm iş hayatım boyunca tercihlerimi iyi bir insan olmaktan yana kullandım ve böyle davranarak ne kadar iyi yaptığımı emekli olup-unvan, para, güç – tanrısından uzağa düşünce daha iyi anladım. Yaşantımın emeklilik süreciyle başlayan ikinci bölümünde daha çok ilgi alanlarıma zaman ayırdım. Fotoğraf, yazı yazma, yüzme ve deniz vazgeçilmezlerim. Okumaya ve özellikle edebiyata ayrı bir düşkünlüğüm var.
Evliyim ve 22 yaşında bir kızım var. 10'lu yaşlarını sürdüren iki kedimizin de katkılarıyla, birlikte hayatı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyoruz.
Koçluk ile elli yaşıma doğru tanıştım. Beyaz Gölge dizisi ile büyümüş bir nesil olarak ‘’koçluk’’ kavramının bizde farklı bir ağırlığı vardır. Beyaz gölge bize hem basketbolu sevdirmiş hem de iyi bir koçun nasıl olması gerektiğini öğretmişti. Akıl veren, yönlendiren, yardım eden, yol gösteren ‘’Koç Reeves’’ ilk gençlik yıllarımızın idolüydü.
Eski bir profesyonel voleybolcu olarak da koçluk kavramına uzak değildim. Çok sonraları bambaşka kimlikte koçlar girdi hayatımıza.‘’İnsanların çeşitli alanlardaki farkındalığını arttırmasında, güçlü yönlerini ortaya çıkarmasında, kendi için olumlu sonuçlara yol açacak değişiklikleri hayata geçirmesinde ve potansiyelini kullanmasında yol arkadaşlığı yapan koçlar.’’
Uzunca bir süre kafa karışıklığı yaşansa da artık koçların akıl vermediği, danışmanlık yapmadığı ve tavsiyelerde bulunmadığı biliniyor. Koçlar yukarıda tanımlanan süreci sadece sorular sorarak yürütüyorlar. Koçlukta bunlara ‘’güçlü sorular’’ deniliyor. İşte ben de kendime sorduğum güçlü bir soru sonrası koçluğu meslek olarak edindim. Hem kendime hem de etrafımdaki insanlara nasıl katkıda bulunabilirim?
Koçluk hem kendi birikimlerimi kullandığım hem de günbegün kendime ve yaşama dair yeni şeyler öğrendiğim heyecan verici bir alan. Bir koç olarak Proust’un şu sözleri benim için çok değerli. ‘’Asıl keşif yeni yerler bulmakta değil, yeni gözler edinmektedir’’
Birlikte yeni gözler edinmek dileğiyle,
Sevinç Gerçekoğlu
Not: Detaylı özgeçmiş bilgilerime Linkedin profilimden ulaşabilirsiniz.