
GÜNEŞ
18 Ağustos 2023
KANATLARINI AÇMIŞ RENGARENK BİR DÜNYA
12 Mayıs 2025Seneler önce ilk ahtapot ızgara yediğimde “bu nasıl bir lezzet, bir porsiyon daha sipariş verelim” dediğimi hatırlıyorum. Daha sonraki yıllarda ahtapot, balık-meze masalarımızın vazgeçilmezi oldu, ta ki tekne hayatımız başlayana kadar. On üç yıldır yaz aylarını yelkenli teknemizde geçiriyoruz. Denize ilk açıldığımız yıllarda dikkatim denizin altından çok üstünde idi; tekne donanımı, rüzgar, bulutlar, yıldızlar, koylardaki ağaçlar-kuşlar…Ve derken sıra suyun altına geldi ve ben çeşit çeşit balıklar, deniz kaplumbağaları, deniz yıldızları, yengeçler ve tabi ki ahtapotlarla tanıştım.
Ahtapotla ilk karşılaşmam Hisarönü’ndeki bir koyda oldu. İlk başta kayanın altından bakan o iki gözün hangi canlıya ait olduğunu anlayamadım. Biraz daha yaklaşınca yuvasından hafifçe çıktı ahtapot, şaşkın bakışlarıma aldırmadan kollarını bana doğru uzatarak “git buradan” der gibi hareketler yapmaya başladı. Bu sahne karşısında ister istemez panikledim ve boyumu geçmeyen denizde bolca su yuttum. Sonrasında sakinleyip tekrar daldım suya. Buz mavisine dönüşmüş rengi, hafif sarımsı solungacı ve meraklı gözleriyle beni süzüyordu yuvasının kovuğunda. İlk ahtapot aşkım o gün orada başladı.

Ahmet Hamdi Tanpınar “Biz evvela kelimeleri öğreniriz, sonra yaşadıkça teker teker manalarını” demiş. Bazı kelimelerin anlamlarını kendimiz yaratıyoruz, yaşanmışlıklarımızla, duygularımızla, deneyimlerimizle. Denizlerde geçirdiğim zamanlarla birlikte “ahtapot” bambaşka şeyler ifade eden bir anlama dönüştü benim için. Olağanüstü akıllı bu deniz canlısı bir meze olmaktan çıkıp doğanın güzelliklerini, mucizelerini, ihtişamını hatırlatan bir dosta evrildi.
Ahtapotlar yaklaşık 500 milyon yıldır varlığını sürdüren kafadan bacaklılar sınıfının bir üyesi. “Dünya dışı canlı” dedirtecek kadar çok birbirinden ilginç özellikleri var. Renk ve dokularını değiştirmelerinin yanı sıra çok sayıda nöronla kaplı kollarını birer beyin gibi kullanıyor olmaları, mavi renkteki kanları, keskin gözlerine rağmen aslında renk körü olmaları ve tabii ki zekaları onları diğer canlılardan çok farklı kılıyor. Hem uzun hem de kısa süreli bellek sahibi oldukları gibi gözlemsel öğrenme ve problem çözme gibi yetenekleri de var ahtapotların. Denizlerin sekiz kollu sihirbazı onlar.
Son yıllarda tekne hayatımdaki en büyük zevk şnorkelle dalarak bu canlıları rahatsız etmeden seyretmek ve fotoğraflamak. Gözlerim artık onların süslü yuvalarına ve meraklı gözlerine çok aşina, çok kolay oluyor onlarla karşılaşmak. Yuva girişlerini deniz kabukları, cam parçaları ve deniz kestanesi kabuklarıyla donatmayı çok seviyorlar. Bazen yedi sekiz yuva buluyorum tek bir koyda. Bazen de avlanmak için gezerlerken karşılaşıyorum onlarla. Birini takip ederken bir diğerinin de karşıma çıktığı oluyor, sevinçten çıldırıyorum. Hele bir de renk ve şekil değiştirirlerse gözümün önünde, zevkten dört köşe oluyorum. Her halleri çok ilginç bu canlıların. Uyurken bile çok güzeller. Bana annemin dikiş kutusundaki renkli düğmeleri hatırlatıyor gözleri.


Bu sene de çokça ahtapotun yaşadığını bildiğim bir koyda iki gün boyunca dolandım şnorkelle, karşılaşır mıyım acaba bir tanesiyle diyerek. Ancak her seferinde hayal kırıklığıyla döndüm tekneye. Üçüncü gün sabah erkenden atlayıp denize kıyıya doğru yüzdüm. Yarım saat boyunca kıyı şeridinin tamamını tarayıp sonunda pes ettim ve tekneye dönmeye karar verdim. Son dakikada kumların içine gömülmüş kocaman bir deniz kabuğunu günün ödülü niyetine kumdan çıkardım, içinin boş olduğuna emin oluncaya dek yıkadım. Bir sürprizle karşılaşmamak için dibini parmağımla kontrol bile ettim ve bu güzel ganimetimi tekneye götürmek üzere yüzmeye başladım. Ancak bir elimde fotoğraf makinesi, diğer elimde deniz kabuğuyla koy ortasına kadar yüzmek çok zor olacağı için deniz kabuğunu sol kalçamın üstüne-bikinimin altına yerleştirdim. On-on beş dakika sonra tekneye vardığımda ganimetimi platformun üstüne koyup merdivene tırmanmaya başladım ve o sırada acayip bir şey oldu. Önce kabuğun içinden bilye büyüklüğünde bir taş düştü, ardından yavru bir ahtapotun gözleri göründü helezonun dibinde. Derken tüm ihtişamıyla küçük bir ahtapot yavrusu çıktı içinden. Olağanüstü güzel bir görüntüydü. Ahtapot önce deniz kabuğunu sardı kollarıyla, sonra platforma inip telaşlı adımlarla suya doğru koşmaya başladı. Nefesimiz kesildi bu görüntü karşısında. Elimizden geldiği kadar fotoğraflayıp videoya aldık bu suya kavuşma sürecini.

O gün uzunca bir süre yüzümde kocaman bir gülümsemeyle dolaştım. Bu sürpriz karşılaşma, doğadan aldığım en büyük armağandı. On dakika boyunca kalçamda bir ahtapot ile dolaşmıştım. Ahtapotların üç kalbi olduğu söylenir, birine beni koymuş mudur acaba? Ben bu üç kalpli canlıları çoktan koydum yüreğime.