Çok Güldük, Başımıza Bir Şey Gelmesin

Sevinç çılgın bir taraktır saçlarımda

Oradan oraya savurur parmaklarımı

Turgut Uyar

Pozitif duygulara sahip olmak insanın gündelik  yaşamında en çok arzuladığı şeylerden biridir herhalde. Uzmanların dediğine göre hayatımıza sevinç, neşe, coşku, gurur gibi olumlu duygular girdiğinde depresyon kaygı gibi psikolojik rahatsızlıklara yakalanma riskimiz azalıyor,  hastalıklara karşı daha dayanıklı bedene sahip oluyoruz, yeni  fırsatlara  açık  olup daha iyi kararlar alıyoruz ve de başarılı olma şansımız yükseliyor. Kısacası pozitif duygular hayatımıza mutluluk getiriyor. Eğer bir tercih şansımız olsaydı, çoğumuz her daim mutlu olmayı seçerdik . Ancak  ilginç olan  şu ki, mutluluğun fazlası pek faydalı görünmüyor. Bunun sebebinin pozitif duyguların her zaman olumlu sonuçlar doğurmaması olduğu söyleniyor.

June Gruber, Colorado Boulder Üniversitesinin “Pozitif Duygular ve Psikopatoloji Laboratuarı’nın başındaki bilim insanı. Gruber ve ekibi, mental hastalıklar ile ilgili çalışmalar yaparken pozitif duyguların neden dikkate alınmadığı sorusuyla yola çıkarak olumlu duygularla ilgili geniş bir araştırma yapmışlar. Araştırma sonucunda yaptıkları tespit alışageldiğimiz görüşlerin biraz dışında. Gruber, pozitif duyguların psikolojik işlevi ve mutluluk konusundaki rolüne ilişkin yanlış bir kanı olduğunu söylüyor:

Günlük bazda ne kadar çok pozitif duygu deneyimlerseniz, başkalarının ne hissettiği konusundaki düşüncelerinizden o kadar çok emin oluyorsunuz. Empatik olarak ne kadar güçlü olduğunuza dair algınız abartılı oluyor. Aslında o anda başkalarının duygularını, özellikle negatif duygularını algılamakta o kadar da iyi olmuyorsunuz. İnsanlar sıkıntılıyken ruh halinizi diğer insanın duygusal akıntısına sürüklenerek empati kurmak  çok daha zor. Yani pozitif duygular bizi illa da empatik kılmıyorlar. “

Sizin de gözünüze, hayatından çok memnun ve motive yöneticinize bir türlü derdinizi anlatamadığınız sahne geliyor mu? Ya da neşe ve coşkuyla sizi dinleyen ama sıkıntılarınızı hiçbir şekilde algılayamayan arkadaşınız?

Harvard Tıp Okulunda psikolog  Susan David  Emotional Agility (Duygusal Kıvraklık) kitabında pozitif duygularla ilgili şunları söylüyor:

“Çok neşeli olduğumuz zamanlarda  tehditleri ve tehlikeleri görmezden geliriz.  Çok mutlu insanlar bazen daha katı davranışlar sergilerler. Bunun sebebi ruh halinin beynimizin bilgiyi işleme şeklini etkilemesi. Hayat iyi gittiği, kendimizi müthiş hissettiğimiz ve de çevremizin güvenli olduğu zamanlarda zorlayıcı şeylere karşı derinlemesine ve yoğun düşünmeyiz ki bu da yaratıcılığı azaltır.  “Herşey muhteşem” ruh halinde olduğumuzda  hadiselerle ilgili çok daha çabuk sonuçlara varır ve basmakalıp inanışlara yönelebiliriz. Eldeki ilk bilgilere orantısız anlamlar yükleyip, sonraki detayları dikkate almaz ya da gözden kaçırırız.”

 Oysa olumsuz duygular daha yavaş ve sistematik gelişen bilişsel süreçleri destekler. İnce detaylara daha fazla önem verilir, hızlı sonuç çıkarmaya bel bağlanmaz. Negatif duygular içindeki kişiler daha kuşkucu oldukları için  kolayca aldatılmaya müsait olmazlar. Oysa mutlu insanlar basit yanıtlarla yetinebilir, sahte gülüşlere kanabilirler.

 Hayata dair incelikli düşünceler, neyin öncelikli olduğu  genelde ”ruhen yere çakıldığımızda” daha iyi anlaşılıyor. Yunan tradeji yazarlarından,  ondokuzuncu yüzyıl Rus yazarlarına ve romantik şairlere kadar büyük yazarlar, öğretici ve değerli şeyleri duygusal skalanın karanlık tarafında bulmuşlardır.”

Mutluluk bedene yararlıdır, ama aklın yetkinliklerini asıl geliştiren ıstıraptır.

 Marcel Proust

 

Geçtiğimiz yıllarda Mario Levi  tarafından düzenlenen yaratıcı yazarlık atölyesine katılmıştım. İlk derste Mario Levi anlatmıştı:

“Eskiden saz ustaları yaptıkları sazı kırar, sonrasında tekrar birleştirirlermiş çünkü kırılanın sesi derinden gelirmiş”

Hepimizin hayatında sesimizin derinden geldiği dönemler vardır. Bu sesi yazarlar ve sanatçılar gibi yaratıcı süreçlere dökememiş olsak bile bazen yüreğimizde, bazen  aklımızda ve nihayetinde hayatımızda bir şeylerin değiştiğini görürüz. Bazen de bir başkasının hayatına dokunup  yeni bir bakış açısının ortaya çıkmasına vesile oluruz.

 

Pozitif psikolojiyle ilgili çalışmalarıyla ünlü olan, Uluslararası Pozitif Psikoloji Derneği  Başkanı   Profesör Barbara Fredrickson  duygusal tonda yaşantılanan  herşeyin bizi değiştirebileceğini söylüyor. Olumsuz duyguların tek başına kötü olarak nitelendirilemeyeceğini, içinde bulunulan durumla ilintisine göre değerlendirilmesi gerektiğini belirterek  sorunun, negatif duyguların aşırı düzeyde olup çok uzadığı ve  belirli bir olaya tepkiden ziyade b
ir yaşam şekline dönüştüğü zaman ortaya çıktığını söylüyor.

 

Olumlu veya olumsuz olsun  duyguların çeşitliliğine ilişkin June Gruber ‘in görüşleri de benzer:

 “Fiziksel ekosistemde biyolojik çeşitlilik sağlıklı ve önemli. Çeşitlilik mikrop ve yayılmacı türlere dayanımı arttırıyor. İnsan beyni de çeşitli duyguları bir arada barındırıyor-sevinç, üzüntü, sevgi, hayranlık,suçluluk- ve tüm bunlar bizlerin duygusal ekosistemleri için önemli. Sonuç olarak duygular tek tek iyi ya da kötü değil. Kendi bağlamları içinde değerlendirilmeleri gerekir. “

Pozitif psikoloji ile uğraşan bilim insanlarının da belirttiği gibi olumlu duygularımıza bir bütün olarak bakabildiğimizde,  negatif olanları kabullenerek yaklaştığımızda ve tüm duygularımızın kendi bağlamında değerli olduğunu dikkate aldığımızda  hayatımız çok daha derin ve zengin olacaktır.

 

2 Comments

  1. Fatma sertel dedi ki:

    Herşeyde olduğu gibi bunda da dengede olmak lazım bence.Hep mutlu olan bireyin belli bir konfor içinde yaşadığı,pozisyonunu değiştirmek için hiçbir arayışda bulunmadığı anlaşılır,bu da onun gelişimini engeller.

    • sevokoc dedi ki:

      Katılıyorum sana Fatoş’cuğum, konfor mutluluk getiriyor gibi anlaşılıyor ama insanı daha çok tembelleştiriyor. İşin kötü yanı o konfor alanından çıkmamak için bazı negatif duygularımızı bile görmemezlikten gelebiliyoruz. Negatif duyguları yaşamaktan çekinmeyip onları kendi bağlamlarında kabullenmek ve yaşamak önemli aslında. Yani çocuğumuzla ilgili endişe etmemiz gerelen bir durum varsa endişe edelim ama bunu genel bir kaygı haline getirerek hayatımıza yaymayalım. Bir arkadaşımıza bir konuda kızmış isek o duygumuzun o hadise çerçevesinde olduğunu fark edelim, bunu genele yaymayalım. Böyle yaklaştığımızda aslında negatif duyguları yaşamaktan korkmamıza gerek kalmaz ama kolay bir mevzu değil tabii. Konuları dramatikleştirmeye daha eğilimli oluyoruz bazen. Ya da o duyguyu hiçe saymak da işimize gelebiliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.