
Denizlerde Bir Yoldaş
14 Temmuz 2019
Can Dostlar
20 Temmuz 2019Ne içindeyim zamanın,
Ahmet Hamdi Tanpınar
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmaz akışında
İki gündür Knidos’dayız. Tekneyle Knidos’a gelmek benim için bir çeşit yuvaya dönüş gibidir. İlk geldiğim günden beri burası ile farklı bir içsel bağ kurdum. Duru ve berrak çivit mavisi sularına ilk atladığımda, benliğimde hiç keşfetmediğim bir alana girmişçesine heyecan ve mutluluk duymuştum. Özüme dair ne varsa sanki o derin suların içindeydi ve ben denize atlayarak onları bulup çıkarma imkanına sahiptim. Daha sonraki gelişlerimizde daha başka güçlü duygular eşlik etmeye başladı. Üç bin yıllık tarihi olan bu şehrin göbeğinde zamanı algılamadan anı yaşarken buldum her seferinde kendimi. Martılar, keçiler, balıklar ve kayaların tepesinde dolaşan şahinler hep burada şehri bekliyor ve gelen gidene zamansızlığı yaşatıyor gibiydi. Şehrin bir tek insanları eksikti ki onların da taşa toprağa sinmiş ruhlarını her daim hissediyordunuz.


Knidos muazzam bir tarihi geçmişe sahip. M.Ö. 4. yüzyılda kurulmuş olan kent dünyanın en önemli metropollerinden biriymiş. Bu güzel kenti ortaya çıkarmak için kazı çalışmaları senelerdir devam ediyor. Ne yazık ki 1850’lerde İngilizler tarafından yapılan kazılarda bir çok eşsiz tarihi eser yurt dışına kaçırılmış. Bunlardan bir tanesi halen British Museum’da sergilenen Knidos aslanı. Bugünlerde Datça’da başlatılan imza kampanyası ile bu muhteşem aslanın Knidos’a iade edilmesine çalışılıyor. İnşallah tez zamanda getirilip evine yerleştirilir.
Knidos’da büyük bir havuzun içindeymişçesine güven duygusu içinde yüzersiniz. Her ne kadar kayaları ve sığlıkları ile tarihte bir çok denizcinin korkulu rüyası olmuşsa da bir yüzücü olarak derinliğiyle sizi şaşırtacak hiçbir yer yoktur. Neredeyse dört beş metre derinlikte on metrelerce yüzebilirsiniz. Benim en çok hoşuma giden yüzümü amfitiyatroya dönüp geriye doğru sırt üstü yüzmektir. Kendinizi sahnede yer alan bir yıldız gibi hisseder ve sanki yüzlerce seyirciniz varmış gibi kulaçlarınıza özen gösterirken bulursunuz. Ben selamımı suya dalarak veririm hep.

Suyun altı da bir başka güzeldir Knidosta. Tarihi limanın taşlarını mesken tutmuş adını bilmediğim balık çeşitlerine ahtapotlar, iri midyeler ve deniz şakayıkları eşlik ederler. Erişte denilen yosunların arasında dolaşan balıkları seyretmek zamansızlığı yaşamanın bir başka yoludur. Suyun altındaki büyüleyici dünyadan sizi çıkaracak tek şey buz gibi suyun vücudunuzda yarattığı ürpeti olur ki, kimbilir kaç kez görmezden gelerek dudaklarınızı morartma raddesine gelmişsinizdir.

Knidos’un gün batımı ayrı bir ritüeldir. Küçük limandan batan güneş saatlerce gök yüzünü sarı, kırmızı ve morun her çeşit tonuyla boyar. Sarı ve kırmızının gün batımına dair tonlarına alışkın gözler en çok morun oyunbazlığına takılır. Doğadaki erguvanlar, mor salkımlar ve leylaklar renklerini bu gök yüzünden mi seçmişler diye düşünmeden edemezsiniz.

Renklerin senfonisi zarif Knidos fenerini yalayarak yavaş yavaş ufukta yok olduğunda gece mavisi iş başına geçip “daha ben burdayım, gece için acele etmeyin” dercesine etrafı aydınlatır. Gece alışkın olduğunuzdan çok daha geç gelir Knidos’a. Binlerce yıldızın bakışları altında yersiniz akşam yemeğinizi. Eğer dolunaya denk gelen bir gecedeyseniz ayın çıkışı her ne yapıyor olursanız olun sizi bir süre olduğunuz yerde donduracaktır. O eşsiz görüntüden gözlerinizi alamadan hüşu içinde “aman Allah’ım, ne muhteşem” diye mırıldanırken bulacaksınız kendinizi. Başka söze gerek kalmayacak zira böyle anlar sözden ziyade hislerle ölümsüz kılınır.
17 Temmuz 2019 -Knidos